23 Haziran 2014 Pazartesi

gökyüzündeki yıldızlar kadar yalnız




çok ağladım az evvel. ağladım çünkü annem bana şefkat gösterdi. "dişin hala ağrıyor mu?" dedi ki 3 gündür inanılmaz diş ağrılarıyla kıvranıyorum.
şefkat de denemez aslında, çünkü şefkat gösterebilmek için evvela böyle  bir şeyin varlığından  haberdar olmak gerek. ve söz konusu ben isem şayet şefkat söz konusu dahi olamaz. kardeşimin o müptezel kocasıyla etmiş olduğum kavganın ardından, paparayı gene ben yedim ne de olsa. ha ama bu sefer "intihar ettiğinde keşke geberseydin" demedi ki, o varlıkla yapmış olduğum bir önceki tartışmada gözünü bile kırpmadan söylemişti bana bunu. adam bildiğin hasta, çocuklarını kullanarak sözlü tacizde bulunuyor, papuç bırakmayınca da tehdit ediyor beni. annem ve kardeşim de hiç bir şey yokmuş gibi davranıp hiçe sayıyorlar beni. kardeşim hadi yapar da, bir anne nasıl yapabilir bunu? ya da neden yapar? onlara bu konudaki duygu ve düşüncelerimi çok net bir şekilde ifade etmiş olmama rağmen üstelik.
bilmiyorum blog... gerçekten bilmiyorum...anlayamıyorum.
bir insanın kalbi ne kadar kırılabilir, bunun herhangi bir sınırı var mı, bunu da bilmiyorum.
çok yalnızım blog, şu koskoca dünyada ailem eliyle yapayalnızım.
çok yorgunum bir de... herhangi bir şey yapamayacak kadar, ardıma bile bakmadan kaçıp gitme arzusuyla bu kadar doluyken, onu dahi yapamayacak kadar yorgun.
ve tutunamıyorum... çünkü biliyorum ki, ailene dahi tutunamıyorsan şu hayatta, tutunmaya çabaladığın o el yerine boşluğa uzatıyorsun elini.
son'a doğru gidilen yol neden bu kadar uzun ve acılı ve sancılı ve ... uzun...çok ama çok uzun?
 
 

12 Haziran 2014 Perşembe

in/san



 
 
 
 
 
yeryüzünden yılanı çekerseniz fareler dünyayı basar. okyanustaki minicik organizmaları yok etseniz balinalar ortadan kalkar.
yosunlar kurusa yaşamımız için şart olan oksijen miktarı
hızla azalmaya baslar.
daha buna benzer milyonlarca örnek sıralanabilir.
peki ya insan ?
insan bu sistemin neresinde yer alır ? 
tabi ki hiç bir yerinde.
şu anda bir felaket olsa ve yeryüzünden bütün insanoğlu silinse doğaya ne olur dersiniz. ?
hiç bir şey !
insanın bugün başarı olarak gördüğü anlattığı ne varsa üç beş depremin ardından toz olur gider.
bu yaşlı evren kusursuz dengesiyle varlığını Tanrı istediği müddetçe sürdürür çünkü insan başından beri bu dünyaya ait olmadı olmayacak da !
 
 
 

31 Mayıs 2014 Cumartesi

olduramadım



 
 
"hasetçileri gamdan azad ettim,
zalimlere gizlice insaf verdim de
kendi hakkımda kendim zulmettim...
sabrımdan herkes feryada geldi,
sandım ki ben feryat ettim..."


19 Mayıs 2014 Pazartesi

18 Mayıs 2014 Pazar

ki insanoğlu hep kıyamayana kıyar...


 
 

Bir Madenciden :
Bize yemek vermiyorlardı. Evimizden ekmek arası bir şeyler getiriyor onları yiyorduk. Yemek için mola saati yoktu. İşlerin azaldığı bir ara ayaküstü ekmeklerimizi yiyorduk. Ayrıca diğer bir sorunumuzda yiyeceklerimizi farelerden koruyabilmekti. Bize yiyeceklerimizi korumamız için bir poşet veriyorlardı. Bunları çalıştığımız yere yakın bir yerde tavana asıyorduk. Yemek yemeye geçince farelerin poşetleri tırtıkladıklarını, kimi zaman ekmeklerin ucundan yedikler
ini görüyorduk. Ben çoğu kez aç kaldım. Ama birçok işçi arkadaş buna alışmıştı. Farenin dişlediği yerleri kopartıp ekmeklerini yiyorlardı.
Arada mideniz bulanır, başınız ağrır, kendinizi kötü hisseder yeryüzüne çıkmak isterseniz, asla izin vermezler. Otur bir köşeye bekle derler. Suyumuz bitince de çıkamıyorduk. Sularımızı kendimiz yanımızda getiriyorduk. Sırt çantamız çok ağırdı, daha da ağır olmasın diye yanımıza mümkün olduğunca az yiyecek ve içecek alıyorduk. Madenin dışında bir kantin vardı. Çayı bile para ile alıyorduk.
Bu nedenle ben ambulansta sedye kirlenmesin diye çizmesini çıkarmak isteyen işçiyi iyi anlıyorum. Çalıştığımız, soyunduğumuz, yıkandığımız hiçbir yer temiz değildi ki… Temiz yere hasret olduğumuz için temiz gördüğümüz hiçbir yeri kirletmeye kıyamıyorduk.

8 Mayıs 2014 Perşembe

ve öyle


 
 
 
 
 
Yıkılan gönlü yıkana tarif etmek bir kere daha 
yıkılmaktır.