30 Aralık 2013 Pazartesi

hep özlemek, hiç gelmeyecek birini...



Babam istisnasız her yılbaşında pencerenin önündeki, üzerinde küçük bir şişe sekt ve bardağı bulunan masaya oturur, dışarıda kar topu oynayan, havai fişek patlatan insanları seyrederdi. ben aşağıya iner, pizzacı'ya gidip yemek yer, kar topu oynar gelir ve onu hep aynı yerde, aynı durumda bulurdum. sonra tam karşısında oturup, ona bakardım ben de, uzun uzun... başını çevirip bana baktığında gülümserdi. içimi tarifsiz bir mutluluk kaplardı o bana böyle gülümseyince... bir de hüzün... bir de boğazımda bir garip yumru... oysa bilirdim ki beni seviyor... bilirdi ki ben onu seviyorum. elini uzatsan tutabilecekmişsin gibi somutlaşırdı o anlarda sevgi. ama işte o uzaklık hissi, ona hep böyle uzaktan bakacakmışım hissi... ifade etmekte bile zorlandığım o duygu... sonra korku...
sevginin, çok sevmenin göstergesiymiş bu duygu, yıllar yıllar sonra anladım. kimde bu duyguyu yaşadıysam o bıraktı gitti zaten beni...
ama ben gene de herkesi gözden çıkarırdım onun için blog... herkes gitseydi, tek o kalsaydı keşke...
19 sene oldu bugün... ne o ülkedeyim artık, ne de o masa kuruluyor...
ama o yumru halen aynı yerde... tek onun yeri değişmedi... bir tek o terk etmedi beni.
 
 
 
 

10 Aralık 2013 Salı

çok





“Taze çayım ve taze yaralarım var.
Çok zenginim.”