26 Şubat 2014 Çarşamba

fil kussa ya siz gibilerin üzerine






yaşadığımdan öğrendiğim bir şey var blog... o da şöyle ki ; adına insan denilen varlık kendi ihtiyacı olduğunda inanıyor adalete, sarılıyor vicdana, kutsuyor sadakati. üstelik bunu yaparken en ufak bir rahatsızlık dahi duymuyor. sence de bi garip değil mi bunlar blog?

16 Şubat 2014 Pazar

uçurum






"insan en zor son sözünü söyleyemediği kişiye veda eder" miş blog.. yani demem o ki, bir şey bitemiyorsa bunun sanıldığının çok aksi bir nedeni de olabilir . uçmamak lazım yani, ego'yu sanrı manyağı edip de, balon gibi şişirmemeli boşu boşuna. sanrı ile gerçeğin arasındaki o dipsiz  uçuruma cup diye düşüverirsin sonra mazallah.



3 Şubat 2014 Pazartesi

mesela yani






Hava bir tuhaf. Hayal kurmaya yönelik bir tutum var havada. Kaçmaya müsait bir bulutluluk. Bir balkon olsa şimdi. Kimsenin seni tanımadığı bir şehirde. Kahvenin içine konyak kendiliğinden düşse, kocaman bir hırkanın içinde olsan şimdi sen. Bir şeyi terk etmiş olsan. Mesela bir şehri. Mesela kendini, yüzünü filan mesela…

2 Şubat 2014 Pazar

dön dünya, yan insan....





"Her zahmete, meşakkate kızar, kinlenirsen cilalanmadan nasıl ayna olacaksın?"


1 Şubat 2014 Cumartesi

dünya ağrısı






Ama insan, hayatın bir yerinde iyi kötü bir bütün olmak istiyordu, kırık dökük de olsa bir bütün ya da ona yakın bir şey. İnsan bu yüzden hatırlıyordu her şeyi, zamanı gelince istemese de parçaları bir araya getiriyordu. Ama zaman içinde pek çoklarının ruhu taşlaşmış oluyordu, çoğunluk bir şey hissetmiyordu, çoğunluk aynada kendine baktığında gördüğü sahte bütünden hoşnut kalıyordu.