8 Eylül 2013 Pazar
ömrün ikinci yarısı
Ben artık ikinci yarıya girdim.
Ve her fani gibi ben de birinci yarıdan ders aldığımı zannediyordum. Daha da fenası, bu derslerin
işe yaracağına dair bir ümidim var.
Hayat denen şeyin her insanla yeniden sıfırdan
başlaması ne büyük saçmalık!
Ömrünün (iyimser bir bakış açısıyla) ikinci yarısına başladığında insan,
vakit kaybetmek istemiyor.
Daha önceki daha çok, daha hızlı, daha yüksek,
daha güzel telaşına benzeyen bir telaş değil bu, başka şey.
Ayıklamak istiyorsun, tahammül ettiğin,
seçtiğini sandığın ama seçmediğini artık anladığın,
zamanını ve dermanını boş yere emdiğini bildiğin her şeyi,
büyük ve biraz da kederli bir bahar
temizliğiyle göndermek istiyorsun geçmişe.
Safranı “şu an” denen kuyunun içine gömüp,
yola yükte hafif pahada ağır olan
ne varsa onlarla devam etmek istiyorsun.
Çünkü birinci yarıyı herkes gibi
otuzbeş yıl olarak tamamlamış olsan da ikinci yarının
ne kadar süreceğini bilmiyorsun.
Birinci ile ikinci yarı arasındaki en ölümcül farkın
bu olması dehşete düşürüyor insanı.
Aynı kavşakta yazının ikinci yarısını da geçiyorsun.
Fazladan söylenmiş süslü sözcükleri cahil bir
gevezelikten, budalaca bir gösterişten saydığın,
giderek bu türden laf kalabalığına
tahammül edemez olduğun ikinci yarısı bu.
Yazının sükûta doğru giden yarısı.
Bunlara vakti olmayan insanları anlıyorsun;
sen de onlardan birisin artık çünkü, biliyorsun.
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder