6 Eylül 2013 Cuma

......


bir darbe daha blog, bir tane daha. yine. tam her şey çok güzel gidiyor, işimde istediğim konuma geldim, hayatımı da yavaş yavaş bir düzene koyuyorum derken... şimdi yazmaya bile utandığım o şeyi yaşadım bir kaç saat önce ben ve halen o kadar karmaşık ki aklım. kendimi o kadar  kötü, o kadar aşağılanmış, o kadar değersiz hissediyorum ki... yani o kadar ki "o kadar" dan daha uygun bir kelime bulamıyorum.
odam için masa aramaya çıktık sınıf sınıf. en son laboratuvara baktık, yoktu, geri dönerken elini omuzuma attı, yanaklarımdan öptü, sonra bir eliyle yüzümü kavrayıp dudağımdan öptü. öylece bakakaldım, hiç bir tepki veremedim. konduramadım çünkü bu adam müdürlerimizden biri, çünkü bu adam babam yaşında.
arkama bile bakmadan uzaklaştım oradan, seslendi, yanlışlıkla oldu dedi, yanlış anladın dedi. iyilik yapıyoruz karşılığında yaptığına bak dedi. utanmadı ve bunları söyledi. ben hiç konuşamadım, hiç bir tepki veremedim, gittim ağzımı sabunladım, dakikalarca sabunladım ağzımı.
arkadaşlarıma gidip - olayı anlatıp anlatmadığımı öğrenmek için sanırım - masa bulmak için bana yardımcı olduğunu fakat benim kıymet bilmediğimi (ne demekse artık) anlatmış onlara. tam suçlu psikolojisi. vicdanını ardımdan kulis yaparak rahatlatmaya çalışıyor. ne kadar zavallıca, ne kadar iğrenç.
ve ben diğer hiç bir müdürüme gidemedim, anlatamadım. ağzımı sabunladım hep, durmadan ağzımı sabunladım.
en yakın arkadaşıma anlattım sonra, çünkü daha fazla taşıyamadım içimde, çünkü ondan başka kimseye anlatamazdım. böğüre böğüre ağladım yanında. canım benim, ne çok avuttu beni, "eğer bir kez daha sana dokunacak olursa okulu başına yıkarım" dedi. "senin hiç bir suçun yok" dedi. "kanser olduğunda ölseydi keşke. sen ne kadar çok ağlamış, dua etmiştin oysa hastalığını öğrendiğinde" dedi. keşke öyle olsaydı. keşke geberseydi, keşke şu dünya böyle bir pislikten kurtulsaydı. keşke ben orada çalışmak durumunda kalmasaydım, keşke çekip gidebilseydim, keşke tüm iş yerini, tüm şehri haberdar etseydim bu durumdan. insan içine çıkacak yüzü kalmasaydı keşke.
ama bunlara bir şey olmuyordu değil mi? sen o utançla, tiksintiyle yaşarken, onlar eve gidip, eşlerinin, çocuklarının yüzlerine bakabiliyor rahatlıkla. oysa benim aklıma yıllarca evvel ölmüş babam bile geliyor, haberi olmuş mudur diye endişeleniyorum. anneme bakıp, öğrense ne hissederdi diye düşünüyorum.
kimseyi sevmeyeceksin blog, hiç kimseye değer vermeyeceksin. kadınsan , özellikle de bekarsan av'dan farkın yok bu ülkede. etten, tenden ibaretsin. istediğin kadar sakın kendini, gelip buluyorlar, kendilerinde o hakkı görüyorlar.
birisi bir kez sevişip fırlatır atar seni, diğeri işyerinde taciz eder. sen neler hissedersin, içinde ne fırtınalar kopacaktır umurlarında değildir. evdeki kadın değerlidir, dışarıdaki diledikleri gibi davranabilecekleri birer meta. yapılan her şey sevgi kisvesi altında yapılır. ne çok kirlettiniz onu da....
ama bugün ben her zamankinden daha çok inandım Allah'a, ahirete, hesap gününe, ilahi adalete.
bu dünyada ben de susuyorum tıpkı vicdanınız gibi fakat öteki Dünya'da da ben susmayacak, hakkımı arayacağım.
yaşamış olduğum müddetçe de ah edeceğim size...


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder